main-banner
Mekanın organizasyonu anlamında “mimari”, enformasyonla füzyon ilişkisine girmesi bir yana, iletişim teknolojileri ve sibernetiğin evriminin başlangıçlarından beri, aynı zamanda enformasyonun mekansal organizasyonu için de kullanılır. Devasa bir enformasyon ağının, bir bilgisayar sisteminin, bir anakartın ya da bir işlemcinin “mimarisi”nden de söz edilir.
Yüzyılın ortalarında, iki dünya savaşı arasında ve son savaş boyunca, bugünün iletişim teknolojilerini doğuran bir takım “bağlantılı” faaliyetler oldu: Norbert Wiener’in sibernetiği insan bilimleriyle kaynaştırma çabası ve Yapay Zeka (AI) pratikleri; Enigma, Colossus, Turing aygıtı ve diğer kriptografi çalışmaları ve nihayet ENIAC, ARPANET ve telekom tekeli MaBell kanalıyla iktidarın kuşatması altındaki üniversiteler ile askeri tesisleri birbirine bağlayan ilk enformasyon ağları, bunların en belli başlı örnekleri. Bu faaliyetlerin jargonunda, daha baştan beri “mekanın enformasyonel organizasyonu”nu ifade etmek için, “mimari” ve “enformasyon terimleri birlikte kullanıldı. Yine en baştan beri, bir ağ gibi yayılan bu “enformasyon mimarisi”nin tüm dünyayı kaplaması öngörülüyordu.
İktidarlar her zaman kendilerine ait bir merkezin ve bu merkezden yayılarak tüm evreni kuşatan ve her noktasını denetleyebildikleri bir ağın düşünü kurarlar, anonim akıllarıyla. Özel (ve genellikle askeri amaçlı) bir çok yapının temelinde, bu merkez düşü yatar. A.B.D. Savunma Bakanlığı’nın merkezi karargahı Pentagon, mimaride pek sık rastlanmayan bu yapı formunun en ünlü örneğidir. Merkezinden geçmeden bir noktasından diğerine ulaşmanın çok zaman almasından dolayı, pek uygun bir mimari form olarak görülmeyen beş yüzlü poligon, II. Dünya Savaşı’nın başlangıcında, A.B.D. ordusunun merkezi ve halen dünyanın en büyük ofis yapılarından biri olan Pentagon için seçilmiştir.
Altın Ölçü ya da Pi sayısının, yalnızca en bildik mimari formlardan biri olan dörtgenlerin değil, beşgenlerin de boyutlarında iş görmesinde ve diğer bazı derin mitlerde temelini bulan Pentagon da, bir tür ‘merkez’ olarak tasarlanmıştır. “Pentagon, yani beş yüzlü poligon, daire ile doğrudan bağlantılıdır, ve bu merkez/daire, birbiri ardınca açılan poligonların ilkidir.” (1) Veriyollarının matrisiyle dünyayı kaplamayı amaçlayan bu merkez, tümüyle bir “akıllı bina” olarak tasarlanmıştır. Hem de öyle “sivil” mimarinin 1980’lerde akıl etmeyi başardığı türden (2) bir “akıllılık” değildir bu, daha “kapsamlı”, daha “kuşatıcı”, daha “bütünleştirici”dir (total-isant).
Mark 1, Eniac ve ArpaNet’ten, soğuk savaş döneminin nükleer denetim ağlarına, oradan da Pentagon’un süper bilgisayarları ve uydu bağlantılarına, “yıldız savaşları” denemelerinden, mitlerle örtülü, asla “resmen onaylanmamış” küresel gözetim/denetim sistemi “Echelon Projesi”ne (3), İktidar Matriksi her zaman iş başında olmuştur. 1985’de, Pentagon Bilgi-İşlem ve Teknik Daire Başkanı, “Yirmibirinci yüzyılda bu bilgi-işlem alanına hakim olan millet, dünya liderliğinin de anahtarını elinde tutuyor olacaktır” derken, oldukça açık konuşmuştur (4). “Enformasyon üstünlüğü” konseptiyle doğrudan bağlantılı bir “dünya liderliği” hedefi, çoğu kişiye tanıdık gelecektir. Söz konusu olan, yalnızca dünyanın değil, onu bir paralel evren gibi kuşatan siberuzayın da liderliğidir. Çünkü bu dünyanın denetimi, siberuzayın denetiminden de geçmektedir artık. Bir başka mekanın, başka bir mimariyle yeniden-düzenlenmesi…
Bu enformasyon mimarisinin, öncelikle bir “ağ mimarisi” [Network Architecture] olduğu ve gerçekte de, kendileri kılcal ağlardan oluşan düğümleri (zonlar) birbirine bağlantılayarak “kurulan” bir ağ biçiminde büyüdüğü (5) söylenebilir. Bu zonlar kombinasyonunun oluşturduğu ilk mega-düğüm, tam da bir kentin topografyasını, siber-haritasını verir. Kent, bu haritada, bir “metafor” olmaktan çok uzak, gerçek bir “ağ mimarisi” olarak belirir. Kodlanmış verinin yeni dolaşım mekanı…
Hangimiz, bir bilgisayar kartının üzerindeki devrelere, switch’lere, mikroçiplere vb. bakarken, kuşbakışı bir kenti düşünmedik? Kentte dolaşırken, kendimizi kesintisiz devrelerde akan sinyaller, ‘bit’ler gibi algılayacağımız çoğu kez aklımıza gelmediyse de, aramızdan birilerinin kente bakarken (hatta planlarken) veri ağlarının devre ve switch’lerden oluşan topolojisini gördüğü açık.
Kimilerinin “megapol”, kimilerinin de “megalopol” dedikleri yeni kentsel mekan, belirgin bir merkezin olmadığı, yayılgan bir amipsi oluşum nosyonuyla karakterize edilir. Kentsel algıya başka bir boyut katan “Çarpışma”nın yazarı J. G. Ballard, bir kısa öyküsünde (6), uçsuzca uzayan,”yoğunlaşan” bir kenti anlatır. “Kentin bir merkezi ve başlangıcı yoktur; uzangaçlarıyla sonsuzluğun sınırlarına yayılan teknolojik bir organizmadır” (7).
Siber kültürün kült filmi Blade Runner’ın Tyrell Corp’u gibi bir yapı, “enformasyon mimarileri” söz konusu olduğunda, sivil ve askeri sınırların nasıl eridiği konusunda gösterilebilecek en iyi metaforlardan biridir. “Kentsel mekan, elektronik veri dolaşım mekanları için bir metafor haline gelmiştir. Vivian Sobchack’ın dediği gibi: ‘Çok uluslu şirketler hayatlarımızı bir tür etersi, başka ya da öte uzaydan denetliyor gibi görünüyorlar. En açık seçik ifadesini, Blade Runner’ın Tyrell Corp’unun imkansızca kuleleşen güzelliğinde bulan bir mekandır bu – karmaşık cephesi bir mikroçipi andıran müthiş bir mega yapı.’ “ (8)
William Gibson’ın “Sprawl”u, bu distopik Babil Kulesi’nin merkezi olmayan bir kenti kaplayan uzangaçlarla gelişigüzel yayılmış halidir ve ufukta görünmektedir.
Askeri / kurumsal karar verme mekanizmaları içli dışlı olmuş, Mini-Maksi stratejileri şans ve riskin retoriğini kuran bir oyun teorisinin temel iletken çarkları haline gelmişti. Soğuk savaşla birlikte işlemeye başlayan süreç, yalnızca Pentagon’u değil, son on yılda özel mülkiyete tabii, (veri) korumalı zon’lar halinde kentte cepler oluşturan ‘iş iyileştirme alanları’nı da yaratmıştı. (9)
Şirket hedefleriyle ulusal hedeflerin birbirine karıştığı birçok mega-şirketi besleyen Pentagon, hem veri, hem de finans ilişkisi içinde bulunduğu çokuluslu kurumsal ağlarda, bu ağ mimarisinde, irice de olsa bir düğüm. (10)
Siberuzay, tıpkı bildik, fiziksel dünyamız gibi kendine “Matrix”de yer açan topluluklarla dolu. Bir ağ ne kadar yayılgan ve karmaşık olursa, o kadar “karanlık nokta”larla örülür. Artık ağı kuran örümcek bile, ağına sahip çıkan, onun içinde başka alternatif ağlar kuran bu karanlık noktalardan çekinir. Tıpkı kentlerde oluşan bir Merkezi İş Alanı’nın etrafında ayrıkotu gibi bitiveren, kendi ritüelleri, kendi haritası olan alternatif topluluk zon’larının hem ürkütücü, hem de çekici kuyuları gibi. Veri ne kadar korunursa, ne kadar özel mülkiyete geçirilmek istenirse istensin, Pentagon’un Matrix düşüne sızan, ona nörolojik olarak bağlanan siber kovboylar bulunur her zaman. Sibernetik devletin kapalı devresinin etrafında, içinde bir başka köksapsı ağ kuran, ona nüfuz ederek sürekli dönüşen ikinci bir uzay…
Binyıl dönerken, alternatif “enformasyon mimarileri”nden birinde şöyle bir şey duyarsanız şaşırmayın:
“ Veri alış verişi yoğunluğunu, her bin megabaytı geniş bir ekran üzerine tek bir piksel boyutunda yansıtarak tanımlayacak bir harita programlayın. Manhattan ve Atlanta bembeyaz parlar. Kısa sürede titreşmeye başlarlar, artık trafik yoğunluğu simülasyonunuzu aşırı yüklemek üzeredir. Haritanız her an patlayabilir. Ölçeğinizi yükselterek onu biraz soğutun. Bu sefer her piksel bir milyon megabaytı temsil etsin. Saniyede yüz milyon megabayt ölçeğinde. Manhattan merkezinde belli noktaları ve Atlanta’nın yaşlı çekirdeğini kuşatan yüz yıllık endüstriyel parkların ana hatlarını seçmeye başlarsınız.” (11)
Ne de olsa gigabyte’ların rant değerleri emlak borsasında hızla yükseliyor. Kendinize Matrix’de şimdiden bir zon seçin.
NOTLAR
(1) http://www2.gvsu.edu/~bartera/Geometry_in_Architecture.htm (dokuman artık mevcut değil)
(2) Genellikle ilk “akıllı bina” olarak, yapımı 1983 tarihinde biten CityPlace gösterilir (Hartford, Connecticut).
(3) Örneğin, NSA’nın (Ulusal Güvenlik Ajansı) geliştirdiği iddia edilen “The Echelon Project”için, internetteki belli başlı arama motorlarında “echelon” anahtar sözcüğüyle kısa bir arama yapıldığında da karşılaşılabilecek kaynakların yanı sıra, bkz. :
http://fire.net.nz/echelon.htm; http://mprofaca.cro.net/echelon01.html; http://www.fas.org/irp/program/process/echelon.htm; http://www.euronet.nl/~rembert/echelon/xex.html; http://www.fas.org/irp/eprint/sp/sp_c2.htm; ayrıca bkz.: http://bbs.thing.net, “echelon” ve “hacktivism” konulu e-posta mesajları… [yeni link: Remembering Jam Echelon Day 2001/1999", http://post.thing.net/node/655]
(4) Aktaran: David Morley & Kevin Robins, Kimlik Mekanları (Küresel medya, elektronik ortamlar ve kültürel sınırlar), çev. E. Zeybekoğlu, Ayrıntı yay., 1997, sf. 291
(5) Bu ‘yeni’ zaman/mekan matrisinde, mimari “yükselmez”, “büyür”, dikey/düşey boyutun silindiği bir mekan boyunca “yayılır” (-Sprawl).
(6) J. G. Ballard, “The Concentration City”, The Best Short Stories of J. G. Ballard içinde, Holt, Rinehart & Winston, New York, 1978, sf. 1-20 (ilk basım: 1957)
(7) Scott Bukatman, Terminal Identity (The virtual subject in postmodern science-fiction), Duke University Press, London, 1993, sf. 128
(8) a.g.y., sf. 149
(9) M. Christine Boyer, CyberCities / Visual Perception in the Age of Electronic Communication, Princeton Architectural Press, 1996, sf. 24.
(10) “Military-Industrial Complex Revisited / New Military Mega-Companies: Corporate Interests or National Interest”, In Focus / Foreign Policy, http://www.foreignpolicy-infocus.org/papers/micr/companies.html
(11) William Gibson, Neuromancer, Çev. Melike Altıntaş, Sarmal Yayınevi, 1998, sf. 65