log

Özgür Uçkan

Göçebe Bilgi
social

Makaleler


Bilgi Politikası ve Bilgi Ekonomisi: Verimlilik, İstihdam, Büyüme ve Kalkınma

(Bilgi Dünyas› S: 7(1), 2006,: sf 23-48)

Ozgur Uckan-Bilgi Politikası ve Bilgi Ekonomisi: Verimlilik, Istihdam, Büyüme ve Kalkınma

Bilgi Ekonomisi, Bilgi Toplumu, Mahremiyet ve Güvenlik

(ANKARA BAROSU HUKUK KURULTAYI’na sunulan bildiri, 2006, 3 – 7 Ocak 2006, Ankara)

O Uckan-Bilgi Ekonomisi&Bilgi Toplumu&Mahremiyet Ve Guvenlik

The weakness of ICT Policy-Making Process in Turkey: The Governance Phobia

(Proceeding of ICEGOV – International Conference on eGoverment and eGovernance, 12–13 March 2009, Ankara-Turkey)

Ozgur Uckan-Governance Phobia

“Türkiye’de Bilgi ve İletişim Teknolojileri Politika-Yapım Sürecinin Zaafları: Yönetişim Fobisi”

(ICEGOV – Uluslararası e-Devlet ve e-Yönetişim Konferansı’nda sunulan bildirinin Türkçe çevirisi, 12–13 Mart 2009, Ankara-Türkiye)

Ozgur Uckan-Yonetisim Fobisi



Anonymous: Örgüt Değil Fikir 1

12 Mart 2012

Yaklaşık iki yıldır, kendilerine “Anonymous” adını veren “hacktivist” grubun / grupların adının, küresel internet gündeminde geçmediği gün yok neredeyse. Devletlerden şirketlere, resmi kurumlardan siber güvenlik firmalarına, banka ve ödeme sistemlerinden istihbarat kuruluşlarına, belli ülkelerden Interpol gibi uluslararası otoritelere kadar bir çok iktidar odağına karşı eylemler gerçekleştiriyorlar. Bu eylemlerin her birinin politik bir nedeni, hedefi ve mesajı var. Onları bu yüzden “hacktivist” olarak adlandırıyoruz, çünkü bu terim politik amaçlı hack eylemlerini tanımlamak için kullanılıyor.

Anonymous’un ortaya çıkışı biraz daha eskilere gidiyor, ama onları özellikle 2010 sonunda WikiLeaks’e yönelik ABD baskısına ve bu baskı sonucunda organizasyonun bağış kaynaklarına PayPal, VISA, Master Card gibi ödeme sistemlerinde el konulmasına karşı giriştikleri “intikam” eylemleriyle duyduk. O zamandan beri de, gerek Arap Baharı sırasında Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Yemen, Bahreyn gibi otokratik iktidarlara karşı giriştikleri eylemler, akabinde de Öfkeliler (Los Indignados) hareketi kapsamında Yunanistan, İspanya gibi ülke otoritelerine yönelik eylemleri, “Wall Street’i İşgal Et” (OWS) ile başlayıp küreye yayılan işgal eylemlerine verdikleri destekler, SOPA / PIPA ve ACTA gibi telif hakkı lobileri tarafından internete yönetilen tehditlere karşı başlattıkları “Kara Mart” (Black March) boykot girişimi, ABD seçimlerinde bu baskıcı düzenlemeleri destekleyen meclis üyelerinin teşhir edilmesi gibi kampanyalar ile adlarını duyurmaya devam ediyorlar. Bu arada, Türkiye’deki ağır internet sansürüne karşı “OpTurkey”, “OpDigiturk” gibi eylemler ve BTK sistemlerine saldırılarak kullanıcı bilgilerinin elde edilmesi gibi olaylarla ülke gündeminde de yer tutuyorlar.

Nereden çıktı bu Anonymous?

Anonymous’un ortaya çıkışı, 2003’de “4chan imageboard”da döndürülen bir muhabbete rastlıyor. “Imageboard”, metin yerine imgeleri kullanan bir tür çevrimiçi tahtaya not bırakma sistemi / forum (BBS / Bulletin Board System’lar gibi). “4chan”, Japonya’da başlayan “imageboard” mantığının (mesela “Futaba Channel”) İngilizceye uyarlanmış hali olarak aynı yıl ortaya çıkan, anarşist, aktivist ruha sahip bir forum ve kendi alt kültürünü yaratmış durumda. Şu sıralar her yerde görülen “meme” (internette virüs misali yayılan kavram-imgeler) furyası da oradan çıkıyor. Yine orada dönen bir “meme”den türeyen bu fikir, internetin kökeninde bulunan anonimlik kültürüne bağlı ve kendilerine “anarşist küresel beyin” diyen bir grubun tartışmalarıyla şekilleniyor ve yayılıyor. Kavramı sahiplenen bir çok çevrim içi veya çevrimdışı anarşist grup da ortaya çıkıyor eş zamanlı olarak.

Önceleri oldukça satirik ve ironik takılıyorlar; ama bu hazcılığın yanı sıra politik söylem her zaman var. 4chan’in yanı sıra, 711chan, “Encyclopædia Dramatica” ve farklı IRC kanallarında da buluşuyorlar; sonra grup büyüdükçe YouTube kanlarından sosyal medyanın diğer alanlarına da yayılıyorlar. 2008’den sonra grubun politik eylemliliği artıyor. İlk kurban Tom Cruise ve Scientology Tarikatı oluyor. Cruise’un tarikatla ilgili bir videosu internete sızdırılıyor ve “Project Chanology” başlıyor. Tarikat videonun telif hakkının kendisinde olduğunu ileri sürerek YouTube’dan silinmesini isteyince, Anonymous bunu ifade özgürlüğüne bir saldırı olarak yorumlayıp tarikat web sitelerine saldırmaya başlıyor. Anonymous’un ünlü motto’su da bu sırada ortaya çıkıyor: “Biz Anonim’iz, Biz Lejyonuz. Bağışlamayız. Unutmayız. Bizi bekleyin.”

Daha sonra 2010 sonunda WikiLeaks’e yönelik saldırılara karşı, bu saldırıların sorumluları olarak gördükleri PayPal VISA, Banc of America gibi kurumların sitelerine karşı DDoS (Distributed Denial of Service) ataklarından oluşan “Ödeme Operasyonu”nu (Operation Payback) başlatmalarıyla bu eylemler hız kazandı ve çeşitlendi.Eylemlerin bir listesi için şu güzel infografik’e bakılabilir;

Arap Baharı ile birlikte eylemlerin politik çizgisi de belirginleşti ve derinleşti. Bu eylemlerin bir kısmında bir diğer hacktivist grup olan Lulz (AntiSec) da destek verdi.

Dijital Aktivizm, Hacktivizm, Kripto-Anarşizm ve “Siber Savaş” 2

13 Mart 2012

Hacktivizm, yani bilgi özgürlüğü temelli “hacker etiği”nde kökünü bulan politik amaçlar için hack faaliyetleri ve netdaşların / vatandaşların anonim / özel, devlet ve diğer iktidar odaklarının ise şeffaf olması gerektiğini savunan, bu amaçla güçlü kripto algoritmalarının herkesin erişimine ve kullanımına açık olması gerektiğini savunan kripto-anarşizm, internetin başından beri dijital aktivizmin önemli alt türleri olagelmiştir.

Dijital aktivizm ise, internet henüz “internet” olmadan, daha Pentagon ile birkaç üniversite arasında koza halindeyken bile oradaydı. “ARPANET” projesinde çalışan akademisyen ve öğrenciler BBS’lerde (Bulletin Board System) bir yandan bilim kurgu ve siber-punk muhabbeti yapıyor, diğer yandan da gizli gizli, anonimliği korumak için bireylerin güçlü şifre algoritmaları kullanma hakkına sahip çıkan “kripto-anarşist”, bilginin özgür dolaşımını savunan “hacktivist faaliyetler örgütlüyor, yani “dijital aktivizm” yapıyorlardı.

Aslında internetin kendisi de başından beri bir kamusal alan olarak politik faaliyetin yeni cepheler açtığı bir evren olmuştu. İnternetin başından beri işin içinde olan ve bu ortamın ilk sivil inisiyatiflerinden Elektronik Ufuklar Vakfı’nın (EFF) kurucusu John Perry Barlow, daha 1996’da “Siber mekanın bağımsızlık bildirgesi”ni yayınlamış ve devletlere “burada istenmiyorsunuz” diye seslenmişti (Anonymous, şimdi bu belgeyi tekrar yayınlayarak internet kullanıcılarının katılımıyla güncellenmesi için çağrıda bulundu: http://anonpublicrelations.tumblr.com/post/18792058607/a-cyberspace-independence-declaration-by-john-perry). Aynı Barlow, 2010 sonunda, Wikileaks’in “Cablegate” yayınlarına karşı ilk saldırılar ve savunma hareketleri başladığında Twitter’dan şu mesajı geçmişti: “İlk ciddi enformasyon savaşı başladı. Savaş alanı Wikileaks, sizler de ordularsınız.”

Hemen ardından da Arap Baharı patladı, sosyal medyanın muhaliflerin örgütlenme, iletişim ve kamuoyu oluşturma çabalarında ne kadar etkili olduğu görüldü. Sonra Yunanistan, İspanya, “Öfkeliler Hareketi” (Los Indignados), İsrail, Londra yağmaları derken “Wall Street’i İşgal Et!” (OWS) eylemleri giderek yerküreye yayılan işgal hareketlerine dönüştü. Bu eylemlerin her birinde internetin, sosyal medyanın ciddi bir mevcudiyeti var.

Bu istisnasız tüm iktidarları, çok uluslu şirketleri, askeri-endüstriyel kompleksleri ciddi biçimde ürküttü ve hemen karşı saldırıya geçtiler. Bir çok ülkede gündeme gelen internet sansür düzenlemeleri, telif hakkı bahanesiyle geçirilmeye çalışılan SOPA, PIPA tarzı yasalar, ACTA gibi uluslararası anlaşmalar, çocuk pornografisi ve terör gibi bahanelerle uygulanan fişleme / dinleme / izleme / denetim çabaları bu saldırın örneklerinden ibaret.

İnternet doğası gereği, gayrimerkezi, dağıtık, sınır aşan, gerçek zamanlı, kesintisiz, küresel, etkileşimli bir yapıda, çoktan çoka bir iletişim ortamı olduğu, herhangi bir devletin yönetimine tabi olmadığı için, örgütlenme bakımından geçmişteki baskın iletişim biçimlerine kıyasla çok daha fazla imkan sunuyor…

Nitekim, devletler, çokuluslu şirketler, çıkar lobileri ve uluslararası kuruluşların internetin bu temel yapısına yönelik saldırıları ve onu denetimleri altına çabaları katlanarak artıyor. Çünkü denetimlerinden kaçan bu ortamın varlıklarına yönelttiği tehdidi hepimizden önce kavradılar. Bir zamanlar önce hızlı koşan habercileri oklamaya çalışan, telgraf ve telefonları kesen, matbaaları, rotatifleri, teksir ve fotokopi makinelerini “suç aleti” sayan iktidar aklı değişmedi, ama işi “biraz” zorlaştı.

Devletleri ve şirketleri korkutan sadece internetin bu muhalif kullanımı değil. Çünkü bu muhalefet, internetin başından beri orada olan anarşist / “hacktivist” hareketlerin de yükselişini tetikledi. Ana akım medyanın “sivilceli şişko ergen” hacker imajına hiç de uymayan çok geniş, tamamen lidersiz, gayri-merkezi ve dağıtık bir biçimde örgütlenen Anonymous, LulzSec, Telecomix gibi küresel ve bunlarla bir şekilde bağlantılı bir çok ulusal ve yerel hareket ortaya çıktı. Bu gruplar Arap Baharında Tunus, Mısır, Yemen, Libya, Suriye polisine ve istihbaratına da ciddi darbeler indirdiler. Mübarek’in isyanı bastırmak için interneti kestiği beş gün içinde Mısır borsası çökerken, bu grupların desteğiyle muhalefet tweet geçmeye devam ediyordu. Akabinde bu gruplarla iktidarlar arasındaki savaş daha da derinleşti. İnterneti sansürleyen otoritelerin web sitelerine saldırılardan, devletler hesabına çalışan özel siber güvenlik şirketlerinin kirli sırlarının ele geçirilmesine, üyelerinin tutuklanması sonrası İspanya, Yunanistan, Fransa gibi ülkelerdeki polis sistemlerine, hatta Interpol ve FBI sistemlerine yapılan ve bir kısmı da bu sistemleri gerçekten çökertip hassas bilgilerin ortalığa saçılmasına neden olan operasyonlar geldi. Bu karşılıklı bir savaş ve çıta sürekli yükseliyor. Bu savaş internetin başka bir çok şeyin yanı sıra bir politika alanı olmasıyla yakından ilgili…

İnternetin bir politika alanı olmasından daha doğal bir şey olamaz, çünkü orası kamusal bir alan, bir topluluklar mekanı. Siber kültürün öncülerinden Bruce Sterling’in dediği gibi: “Topluluk (Community) ve iletişim (Communication) sözcükleri aynı köke sahiptir. Bir iletişim ağı kurduğunuz her yerde bir topluluk da kurarsınız ve ne zaman bu ağı yıkarsanız –ele geçirirseniz, yasadışı ilan ederseniz, çökertirseniz ya da erişilemeyecek kadar pahalı kılarsanız–, topluluğu da incitmiş olursunuz.”

(http://ebooks.adelaide.edu.au/s/sterling/bruce/hacker/complete.html#) İletişim ve topluluk arasındaki ortaklık, ortaklığın, ortak olanın ta kendisi. Ancak bir ortaklık temelinde topluluk kurabilirsiniz ve ancak ortak bir dil ile iletişimde bulunabilirsiniz… İletişim topluluğu oluşturan ortaklık bağını hayatta tutar ve toplumun örgütlenmesi için gerekli alış veriş, etkileşim zeminini kurar. İletişime kast ettiğiniz, onu sansürlediğiniz, iletişim ortamlarını mülkiyetinize geçirdiğiniz, baskıcı biçimde yönetmeye yeltendiğiniz zaman topluluk hayatta kalmak için kendisini savunur ve politika yapar, eylemde bulunur ve gerekirse saldırgana saldırır… Bugün dijital aktivizmle olup biten şeylerin bir kısmı da bundan ibarettir. Ama iletişim zaten her türlü aktivizmin zorunlu koşullarından biridir.

İnternetin giderek bir savaş alanına dönüşmesi de iletişim ve topluluk arasındaki bu asli bağ yüzünden. Topluluğu yönetmek için iletişimi yönetmek en eski iktidar tekniklerinden biridir. İletişimi yönetmeyi beceremediklerinde de kesmeye çalışırlar. İktidarlar ve halk arasında, iktidarların kendileri arasında, iktidarlar ve aktivistler arasında, toplumlar, iktidarlar ve teröristler arasında, kültürler arasında, yani normalde her nerede savaş ve çatışma yaşanıyorsa, internette de yaşanıyor. Anonymous gibi hacktivist oluşumlar da bu savaşın içinde. Öte yandan egemen “savaş söylemi”ne karşı da tetikte durmak gerek. Çünkü iktidarlar savaşı meşrulaştırmak için onu mitleştirmekten etrafında bir korku halesi oluşturmaya her türlü dezenformasyon yöntemini kullanır ve savaş tehdidiyle özgürlüğünüz karşısında size güvenlik satmaya çalışır.

Bu “siber savaş”ın tozu dumanı Anonymous ve benzeri diğer oluşumlar hakkında da medya efsanelerinden psikolojik savaş operasyonlarına her türlü dezenformasyon ortalığı bulandırıyor. Mesela NSA basın bültenlerini aynen haberleştirmek beis görmeyen Wall Street Journal, Anonymous’un ABD şehirlerinin enerji şebekelerine saldırmayı tasarlayan öcüler olarak portresini çiziyor (http://online.wsj.com/article_email/SB10001424052970204059804577229390105521090-lMyQjAxMTAyMDIwMDEyNDAyWj.html), bizde de yalanlamalara rağmen Başbakanlık sistemlerine saldırdıkları haberleri Hürriyet gibi gazetelerde yayınlanıyor (http://www.emekdunyasi.net/ed/teknoloji/16328-anonymus-basbakanlika-saldirdi-iddiasi).

Anonymous: Kim, Ne, Neden? 3

16 Mart 2012

Anonymous, bir örgüt değil, bir “grup” da değil, bir “fikir”. Bir takım eylemlerde bulunduğuna göre bir yapılanma, bir tür organizasyon. Ama bildiğimiz anlamda bir organizasyon da değil. Çünkü bir lideri, hiyerarşik örgütlenme biçimi, merkezi istihbaratı vb. yok. Anonymous, internetin zincirlerinden serbest bıraktığı gayri-merkezileşmenin ortaya çıkardığı “lidersiz organizasyonlar”ın tipik bir örneği. Bir tür “franchise”. Bir fikri paylaşan herkesin, ismini cismini ortaya çıkarmadan, açık bir sistem içerisinde, benzer fikirleri paylaşan diğer insanlarla bir araya gelip geçici topluluklar oluşturup bu fikirler adına bir takım eylemlere girişebileceği ve “Anonymous” franchise’ını kullanabileceği bir ağ yapılanması.

Ori Brafman ve Rod A. Beckstrom, Denizyıldızı ve Örümcek: Lidersiz Organizasyonların Önlenemez Başarısı adlı ufuk açıcı kitaplarında gayri merkezileşme ve internet arasındaki ilişkiyi çok veciz bir şekilde açıklıyor (The Starfish and the Spider: The Unstoppable Power of Leaderless Organizations, Penguin, 2006): “İster Fortune 500 şirketlerinden birine, isterse bir orduya veya bir topluluğa bakalım; doğal tepkimiz ‘burada sorumlu kim?’ diye sormak olacaktır. Bu kitap, kimse ‘sorumlu’ olmadığında, ortada hiyerarşi diye bir şey bulunmadığında ne olduğunu anlatır. Düzensizlik, hatta, kaos çıkacağını düşüneceksiniz. Ama farklı birçok arenada geleneksel liderlik mekanizmasının yokluğu, endüstriyi ve toplumu ters yüz eden güçlü grupların yükselmesine yol açıyor. Kısacası bu, etrafımızda fırtınalar koparan bir devrim. (…) Gayri-merkezileşme binlerce yıldır uyuyordu. Ama internetin ortaya çıkışı bu gücü serbest bıraktı, geleneksel iş dünyasını yerle bir etti, tüm sektörleri değiştirdi, birbirimizle kurduğumuz ilişkileri belirledi ve dünya politikasını etkiledi. Bir zamanlar zayıflık olduğu düşünülen, yapı, liderlik ve biçimsel örgütlenmenin yokluğu şimdi önemli bir değer haline geldi. Görünen o ki, kaotik gruplar yerleşik kurumlara meydan okuyor ve onları bozguna uğratıyor. Oyunun kuralları değişti. (…) Örümcek, merkezileşmiş bir hayvandır; bacakları merkezi gövdesinden uzar; başını kesin, ölür… Denizyıldızı ise gayri-merkezi bir ağdır. Başı yoktur. Temel organları her bir kolda tekrarlanır. İkiye böldüğünüzde iki denizyıldızınız olur…” (http://www.gennaration.com.tr/yazarlar/denizyildizi-ve-orumcek/).

İşte, Anonymous da tipik bir deniz yıldızı. ABD karşısındaki Viet Kong gibi; Conquistador’ların karşısındaki Apaçiler gibi; müzik, sinema ve medya endüstrisinin karşısındaki P2P ve I2P ağları gibi…

Brafman ve Beckstorm, bir deniz yıldızını örümcek zannetmenin çok kolay olduğunu; gayri merkezi bir organizasyona saldırıldığında bunun, onu çoğaltmaktan, daha açık, daha gayrimerkezi ve dağıtık hale getirmekten başka bir işe yaramayacağını; çünkü açık sistemlerin kolayca mutasyon geçirdiğini; ve gayri merkezi organizasyonların kolayca sizin içinize sızabileceğini de söylüyor. Bu yüzden son zamanlarda ABD otoriteleri ve Interpol’ün gerek Anonymous, gerekse Lulz gibi yapılara yönelik olarak yürüttükleri tutuklama operasyonlarının bu yapıları bitirmesine de pek imkan yok. “Lulz’un lider kadrosu ele geçti, liderlerinden biri de FBI’a çalışıyormuş” türü haberler yapmak, ya da “OpTurkey” sırasında Anonymous’un zombi programlarını kullanan gençleri tutuklayıp, “işte Türk Anonymous’ları” diye başlık atmak, sadece geleneksel medyanın kahraman mitolojisiyle ve iktidarın dezenformasyon operasyonlarıyla ilgili değil, deniz yıldızlarını örümcek zannetmenin kaçınılmazlığıyla da ilgili…

Ama bu çok vahim bir hata. Mesela ABD aynı hatayı sürekli tekrarlayıp duruyor: Viet Kong’la düzenli bir orduymuş gibi savaştı ve Apaçiler karşısındaki Conquistador’ların kaderini paylaştı. Şimdilerde kendi yarattığı lidersiz organizasyonu bitirdiğini zannediyor, Bin Ladin’i öldürerek. Julian Assange’ı düzmece suçlamalarla itham edip yargılayabilse WikiLeaks’i bitireceğini zannediyor. Anonymous’a karşı da aynı geleneksel taktiği uyguluyor. Her biri birbirlerinden çok farklı amaçlar, dinamikler ve itilerle hareket eden bu oluşumların ortak tarafları lidersiz, gayrimerkezi organizasyonlar olmaları ve bu deniz yıldızlarıyla örümceklerle savaştığınız gibi savaşamazsınız.

Aslında taa 2001’de John Arquilla ve David Ronfeldt, ABD “derin kuruluşu” RAND’a yazdıkları bir raporda bu konuda ABD’yi uyarmışlardı (http://www.rand.org/pubs/monograph_reports/MR1382.html). “Ağlar ve Ağ Savaşları: Terör, Suç ve Militanlığın Geleceği” raporu, network teorisinden girerek artık devrin gayri merkezi ağ yapılanmalarının devri olduğunu, bunlarla mücadelenin de onlar gibi davranmakla olabileceğini açıklamışlardı uzun uzun. Ama koca bir örümceği bir sürü deniz yıldızı gibi davranmaya zorlayamazsınız.

Anonymous: Savaşın Cephesi Zihinlerimiz 4

19 Mart 2012

İnternet sadece devletlerin ve şirketlerin savaş alanı değil. İnternet hepimizin ortak kamusal alanı. İnternetin bir cepheye indirgenmesine, bir gözetim ve denetim topluluğu olmaya, neo-korporatizmin interneti teslim almasına veya Barlow’un istenmediklerini açıkladığı devletlerin interneti yönetme sevdasına, yani internetin doğasına karşı yürütülen bu savaşa direnmek zorundayız. İletişimimizi, etkileşimimizi, örgütlenme imkanlarımızı ve düşünme, ifade etme, bilgiye erişme, eylemde bulunma ve özel hayat haklarımızı korumak zorundayız. Aksi takdirde bir topluluk olamayız.

İnternette hem tehdit ve saldırıların hem de, artık sadece dijital olmaktan çıkan, sokakla ve hayatla buluşan aktivizmin giderek yükseldiğine tanık olacağız. Hacktivizm, kripto-anarşizm, Anonymous, Wikileaks gibi oluşumlar da bu dünyanın bir parçası. Beğensek de beğenmesek de. İstesek de istemeksek de.

Neyin meşru neyin gayri meşru olduğu da karışık. Elektronik casusluktan sistem saldırılarına, kitlesel gözetim / takip / fişleme tekniklerinden erişim engellemeye, sansür ve filtre çabalarından interneti ulusal sınırlar içerisine kapatma veya BM türü uluslararası bir otorite oluşturma sevdasına, devletler ve endüstriyel kompleksin denemediği yol yok ve bunların büyük kısmı hem uluslararası hem de ulusal hukuklara aykırı. Bunun karşısında da sistemleri engelleme, ele geçirme / işgal etme, veri toplama, vatandaşlardan saklanan sırları ifşa etme, kırılması giderek zorlaşan kripto sistemleri yaratma, izlenemeyecek derin ağlar kurma, elde edilemeyecek veri cennetleri yaratma, anonimliği koruyacak teknikler geliştirme, engellenemeyecek / sansürlenemeyecek bilgi akışları oluşturma gibi yollar giderek daha çok insanın erişimine açılıyor. Bunların bir kısmı da uluslararası ve ulusal hukuklara aykırı, bir kısmı da uluslararası hak ve özgürlükler rejiminin ve bir çok ülke anayasasının koruduğu eylemler.

Kendi anayasalarını ve halkları adına imza koydukları sözleşmeleri sürekli çiğneyen, kendi halkını düşman belleyip izleyen, fişleyen ve haklarını ihlal eden devletler ve hukuk tanımayan, müşterilerinin özel hayatlarına burunlarını sokan şirketler, küresel güvenlik ve istihbarat şirketlerinden enerji devlerine, farmakolojiden gıda sektörüne askeri-endüstriyel kompleksler bir tarafta, bilgiye erişip, sokağa çıkıp, örgütlenip eylemde bulunma haklarına sahip çıkmanın ve kendini korumanın tadına varmaya başlamış halklar diğer tarafta…

İkisinin arasında gidip gelen, Büyük Birader’in teknolojilerini onlara karşı kullanan “küçük biraderler”, sızdırıcılar, “lurker”lar, bilgi gerillaları da, kendi hesabına çok taraflı çalışan yeni casuslarla, kuralları konulmamış bir güçler mıknatısının cazibesine kapılıp, gayri merkezi dağıtık ağlarda serseri mayın gibi dolaşan “lamer”larla, yeni dünyanın sırlarına eski kafalarıyla vakıf olan, karşı çıktıkları gücün şiddetiyle doğru orantılı olarak şiddetlenen dağıtık terör hücreleriyle aynı mekanda dolaşıyor.

Tablo kaotik, canlı, organik, öngörülemez. Yeni savaş alanı sadece ağlar değil, zihinlerinizin ta kendisi…

sag

“Göçebe Bilgi”

Disiplin kimliğin, kimlik aklın, akıl hayal gücünün yerini almasın; düşünce disiplinler, fiiller, diller, kültürler "arası" dolaşsın diye... Bilgiyi neşelendirmek için… Zihin "göçebe"...