log

Özgür Uçkan

Göçebe Bilgi
social

RedHack, “Hacktivizm” Ve Türkiye V

30 Mart 2012

Devletler, Şirketler ve İnternete Yönelik Saldırıları

Türkiye internet sansürcüsü ülkeler liginde başa güreşiyor. Tıpkı basın özgürlüğü bakımından dünyanın en kötü siciline sahip ülkelerinden biri olduğu gibi. Şu anda tutuklu gazeteci sayısı bakımından Türkiye dünyada bir numara. İnternet sansürü bakımından da İran, Çin ve Suudi Arabistan ile rahatlıkla yarışabilir. Anayasaya ve imzaladığımız uluslararası sözleşmelere aykırı 5651 sayılı internet sansür yasası ve Terörle Mücadele Yasası nedeniyle sansürlenen site sayısı her geçen gün artıyor (bu rakamlar BTK tarafından bilgi edinme hakkı yasasını ihlal edecek biçimde gizli tutulduğu için kendi yöntemlerimizle yaptığımız araştırmalar sonucunda bu sayının 60 binden fazla olduğunu tahmin ediyoruz; bu sayıya BTK’nın internet kafelere dayattığı merkezi filtre sistemi ve “güvenli internet” adı altında pazarladığı “aile” ve “çocuk” filtrelerinde engellenen milyonlarca siteyi de eklersek durumun ciddiyeti anlaşılır.).

Uluslararası hukuk, internette sadece iki tane içerik suçu kabul ediyor: çocuk pornografisi ve nefret söylemi. Birinci türde içeriğin engellenmesine kimsenin itiraz ettiği yok (tabii gerçekten çocuk pornografisi söz konusu ise); ikincisi ise bizde bırakın suç olmayı adeta teşvik ediliyor (ırkçılık, şiddet övgüsü, tehdit, ayrımcılık vb.). Türkiye’de ise devlet kendi kafasından, tamamen hukuksuz bir biçimde içerik suçları uyduruyor ve bunları sansürlemeye koyuluyor. Bu sansürün temelinde, iktidarların kendi kafalarındaki tek tip aile, çocuk ve muteber vatandaş tipinin dışındaki her türlü eğilimi yok etme hırsı var. Ve elbette hemen hemen tüm muhalif söylemlerin sansürlenmesi de iktidarın doğasında var. Bu sansürü meşrulaştırmak için de çocuk istismarı ve terör gibi toplumun duyarlı olduğu konuları birer bahane olarak kullanıyorlar.

İnternette çocuk pornografisine rastlamak için gerçekten uğraşmak zorunda kalırsınız. Ama BTK başkanına bakarsanız, toplantıda sunum yaparken bile internetten çocuk pornografisi fırlıyor! Türkiye’de devlet gerçekten çocukları korumak isteseydi, önce on küsur sene önce imzaladığı Uluslararası Çocuk hakları Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirirdi; 450 binden fazla çocuğun emeğinin sömürülmesini, kendi yurtlarında ve cezaevlerinde çocukların resmi görevliler tarafından taciz edilmesini, çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmelerini, çocuk tecavüzcülerinin serbest bırakılmasını veya çocukların evlendirilmelerini önlerdi. Sıra internete gelinceye kadar, çocuk istismarı bu ülkede gündelik hale gelmiş durumda. Bu yüzden kimse devletin internet sansürleriyle çocukları koruduğu hikayesini anlatmasın boşuna.

Yukarda belirttiğim bu iki içerik suçu dışında devletin internette kimin neyi göreceğine karışma hakkı yoktur; en azından demokratik ülkelerde bu böyledir. Bu sağır sansüre bir de devlet eliyle merkezi filtre uygulaması eklendi 22 Kasım 2011’de. AGİT’e (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) göre, Türkiye, üyesi 56 ülke içinde devlet eliyle merkezi filtre uygulayan tek ülkedir ve bu yüzden kınanmıştır. Filtre sistemleri akıllı tanıma becerisiyle donatılmış akıllı yazılımlardır ve içeriği devlet tarafından belirlenemez. İsteyen, internet servis sağlayıcısı aracılığıyla veya kendisi edinerek çocuğunu koruyabilir. BTK’nınkinden çok daha güvenilir, uluslararası standartlarda onlarca sistem ücretsiz olarak zaten kullanılabilir durumda. BTK gerçekten çocukları korumak istiyorsa, kimin neyi göreceğine karışan muzır kurulu gibi davranmayı bırakıp, bu profesyonel sistemleri tanıtıp ailelerde farkındalık yaratsın.

SOPA, PIPA gibi telif hakkı bahanesiyle haddini aşan, internetin gayrimerkezi, dağıtık, sınır aşan yapısına kasteden baskıcı düzenleme girişimleri ise, çokuluslu şirketlerin, ticari lobilerin ve onların çıkarını kendi seçmenlerininkinden üstün tutan hükümetlerin internete yönelik saldırılarından ibaret. Bu iki yasa taslağı, ABD’nin de haddini aşarak, ülkelerin hukuksal bağımsızlığına kasteden bir yapıda olduğu için, sadece ABD’de değil tüm dünyada büyük tepkiyle karşılandı. Ne olduğunu gördük: 18 Ocak’ta, “internet tutulması” adını verdiğimiz küresel bir internet grevi gerçekleşti, çok sayıda site kendisini kararttı, geniş katılımlı bir eylem oldu. ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisi üzerinde çok güçlü bir baskı oluştu. Ve eylem öncesinde tasarıları destekleyenlerin büyük kısmı desteğini geri çekti, Obama yönetimi de dahil olmak üzere. Her iki tasarı da çöpe atıldı. Bu internet kullanıcılarının büyük bir zaferi olarak görülebilir. Elbette çıkar lobileri yeni planların peşindeler. Senatör ve temsilcilerin seçim kampanyalarına akıttıkları paraların karşılığını da bir biçimde alacaklar ve muhtemelen sulandırılmış yeni tasarılarla gelecekler. Gerçi bu seçim finansmanı konusunda da ilginç bir gelişme yaşanıyor ve SOPA – PIPA karşıtları şimdi de seçim finansmanını yasaklayan bir tasarı için bastırmaya başladı. Bunun sonucu ilginç olabilir.

Benzeri bir tehdit de, bir düzenleme tasarısı değil de, kapalı kapılar ardında imzalanmaya çalışılan bir uluslararası anlaşma, yani ACTA (Sahteciliğe Karşı Ticaret Anlaşması) ile geldi. Bu anlaşma için dört yıldır uğraşıyorlar. Sonunda ABD ve Japonya’dan sonra 22 AB üyesi ülkeye de imzalatmayı başardılar. İmzalayanlar da ulusal meclisler değil, hükümet temsilcileri. Bu anlaşma özünde demokratik temsiliyet sistemine aykırı. ACTA internetin tamamını tehdit ediyor. Ama ne oldu? Başta AB ülkeleri vatandaşları olmak üzere çok güçlü protestolar, dijital aktivizm ve sokak eylemleri düzenlendi. Bunun üzerine Avrupa Parlamentosu desteğini geri çekti ve anlaşma metnini Adalet Divanı’na gönderdi. Bu, en az iki yıl daha anlaşma gömüldü demek. Bu kadar yoğun bir baskı varken kaderleri seçilmeye bağlı Parlamento üyelerinin anlaşmayı imzalayacaklarını sanmıyorum. Zaten ACTA’yı şimdiye kadar bu kadar gizli bir biçimde görüşmelerinin nedeni de bunun farkında olmalarıydı. Bu arada bu gizli görüşmeleri sabote eden, Anlaşma metnini yayınlayan da Wikileaks idi. Kayda geçsin.

Ne olacak? İnternet cephesinin bu boyutunda da savaş devam edecek, derinleşerek sürecek. Mesela şimdilerde Putin ve Sarkozy’nin başını çektiği, internetin kontrolünü BM ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) aracılığıyla devletlere vermeyi öngören bir anlaşma gündemde. Ama artık Pandora’nın kutusu açıldı. İnternet kullanıcıları güçlerinin farkına vardı ve bu farkındalık yükselişte. İşleri zor.

sag

“Göçebe Bilgi”

Disiplin kimliğin, kimlik aklın, akıl hayal gücünün yerini almasın; düşünce disiplinler, fiiller, diller, kültürler "arası" dolaşsın diye... Bilgiyi neşelendirmek için… Zihin "göçebe"...