main-banner







29 Mart 2012
Türkiye Hacker Camiası
Türkiye’de hacker camiası aslında oldukça uzun bir süredir faaliyet gösteriyor ve genel hatlarıyla ikiye ayrılıyor: Milliyetçi olduğunu iddia eden ve genellikle başka bir devletle şu veya bu şekilde bir sorun yaşandığında o ülkedeki bazı sitelere saldırıp mesaj bırakan “devletsever” hacker’lar ve RedHack örneğinde olduğu gibi, bilginin özgürleşmesini savunan “Hacker Etiği”ne uygun eylemlerde bulunan daha “sol” eğilimli hacker’lar. Bir çok grup var.
Birinci kategoridekiler, mesela Ermeni soykırım yasasına karşı bu yasayı gündeme getiren Fransız milletvekilinin sitesine saldırıp, oraya tehditkar mesajlar bırakmak veya internet sansürünü gündeme getirmek için Türkiye’deki bazı sitelere saldıran Anonymous’un iletişim forumlarından birini hack’lemek gibi “devlet yanlısı” eylemler peşindeyken, ikinci grup ise tam tersine otorite karşıtı, anarşist ve sol bir takım eylemlere girişiyor ve hedef olarak da Emniyet veya ana akım medya gibi kesimleri seçiyor. Birinci grupta polise çalışan bir çok hacker’ın olduğu da dedikodular arasında. Bunların bir kısmı daha geçenlerde sıradan bir dolandırıcılık eylemine karıştıkları için ifşa oldular mesela.
Bu arada kendisine “hacker” diyen herkesin bu sıfatı taşımadığını da belirmemiz gerek. Bir çok kişi, “hacker”lıktan ziyade, internette bulduğu bazı yazılımları kullanarak oraya buraya saldıran ve “lamer” tabir edilen sıradan kullanıcılardan ibaret.
“Hacker” kültüründe kişisel itibar her zaman önemli olmuştur; bu yüzden seçilen anonim kimliği camiada ünlü kılmak için girişilen bir çok amaçsız eylem de kafa karıştırıyor elbette. Ama politik hack’leme, yani “hacktivizm” tamamen politik amaçlarla seçilmiş hedeflere, genellikle bilgi ele geçirip yayınlama veya belli bir sistemi bir süreliğine işlemez hale getirerek zarar verme amacıyla ve temelde de kamuoyu oluşturmak için girişilen eylemler. Bu bakımdan başından beri örgütlenme tarzları her zaman gayri-merkezi ve dağıtık bir yapıda oluyor ve genellikle bunların liderleri bulunmuyor. Bunlar hücre biçiminde çalışan bir çok grubun internet üzerinden koordineli çalışmasıyla faaliyette bulunuyorlar. Dolayısıyla aralarından bir kaç kişinin yakalanması üzerlerinde pek de yıkıcı bir etkide bulunmuyor.
Şimdilerde bir çok Anonymous üyesinin yakalandığı ve onlara “ağır bir darbe” indirildiği yolunda haberler okuyoruz, ama bu öyle bildiğimiz anlamda bir “örgüt” değil ki, “lider kadrosunu” yakalayıp işini bitiresin. Bu bir ideoloji ve tamamen gayri merkezi, hücresel bir yapı. Birini yakalasan on kişi daha dahil oluyor harekete ve kimin ne yapacağına anlık olarak karar verip öngörülemez bir şekilde faaliyetlerini sürdürüyorlar. Ama mesela Lulzsec daha merkezi bir yapı olduğu için lider kadrosu da bulunuyor ve bunların yakalanması ve içlerinden birinin (yani “Sabo”nun FBI tarafından) ele geçirilmesi grup üzerinde yıkıcı etkide bulunabiliyor. Nitekim grup dağıldığını açıkladı bile. Bu gruptan dağılanlar muhtemelen Anoynous franchise’ını kullanarak eylemlerine devam edecektir (Bkz. Özgür Uçkan, “Anonymous : Kim, Ne, Neden?”, SosyalSosyal ( Anonymous : Örgüt Değil Fikir – 3), http://www.sosyalsosyal.com/anonymous-kim-ne-neden). Otoritelerin aynı “başarı”yı Anonymous üzerinde göstermesi mümkün değil. Olsa olsa bazı dağıtık parçaları ele geçirip göz dağı vermeye ve korku yönetimine kalkışabilirler ve bunun etkisi sınırlıdır.
Türkiye’de siber saldırıların “yaygın olmadığı” düşünülüyor, ama bu da pek temelli bir yargı değil. Bu saldırıları daha önce duymuyor olmamız, daha çok ana akım medyanın kendi oto sansüründen dolayı böyle. Ana akım medya her zaman devletsever hacker’ların eylemlerine yer verdi (bu medya hangi konuda doğru dürüst haber yaptı ki bu konuda yapacak?). Artık bu tür eylemleri duyuyor olmamızın nedeni internetin ta kendisi. Son iki yıldır Türkiye’de sosyal medya, özellikle de Twitter resmen gündem belirler hale geldi. Önemli bir olay olduğunda ilk oraya bakıyoruz, hiç birimizin aklına geleneksel medyaya bakmak gelmiyor. Ana akım medya da toplumun dikkat eşiğini sosyal medya sayesinde aşan olaylara mecburen yer vermek zorunda kalıyor. Bu Van depreminde de böyle oldu, Ahmet Şık’ın daha yayınlanmadan yok edilmek istenen kitabında da, Deniz Feneri davasında da, Uludere olayında da, Pozantı Cezaevi rezaletinde de, çocuk tecavüzü skandallarında da… İktidar bu durumdan çok rahatsız ve sosyal medyayı zaptı rapt altına almak için yakın zamanda bir girişim beklenebilir. Beklenebilir de, bu konuda ne kadar başarılı olur orası meçhul. Daha geçenlerde Çin’in ünlü ateş duvarı bile çöktü de Çinliler topluca Twitter’a girdi…
Yani RedHack ve benzeri sol eğilimli Hacker grupları aslında epeydir eylemde bulunuyor; hatta internetin ülkemize girip belli bir kullanıcı nüfusuna ulaşmasından beri diyebiliriz. Aralarında uzun zamandır adını duyduğumuz bazı hacker’lar var. RedHack’in eylemleri arasında çeşitli banka sistemlerine saldırılardan, İstanbul’da trafik cezalarının silinmesine, valilik, kaymakamlık ve belediye sitelerinin işlemez hale getirilmesinden MOBESE sisteminin teknik detaylarının yayınlanmasına, RTÜK sisteminin çökertilmesinden Adnan Oktar sitelerinin engellenmesine bir çok eylem var. Bunların çoğu geleneksel medyada haber olmadı. Hatta sırf bu yüzden Milliyet’in sitesini kırıp kendi haberlerini yaptılar ve bazı radyoların yayınlarına girerek mesajlarını ilettiler. Son iki yıldır sosyal medyanın bir haber mecrası olarak ana akım medyayı sollamasından beri bu tip eylemleri daha çok duyar olduk. Medya da bu haberlere mecburen yer verdi. Dünyada hacktivist hareketlerin yükseliş eğiliminin aynen buraya da yansıyacağını düşünüyorum açıkçası. Bu tip eylemlerle daha çok karşılaşacağız gibi görünüyor. Siber güvenlik ve siber savaş bizim gündemimizden de düşmeyecek.